Dünden beri Agence France Press'ten Bülent Kılıç'ın çektiği o malum fotoğraf karesine bakıp duruyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sonuçları almış, balkon konuşması için dışarı çıkarken, deklanşöre basılıp yakalanan bu kareye :
Sonra dönüp, bir de aynaya bakıyorum.
Seçimi kaybetmiş bir Hayır'cı olarak benim halim, seçimi kazanıp tüm yetkilerle tek adam, en büyük, ilklerin ilki, en acaip, en güçlü Başkan olan Erdoğan'ın halinden bin kat iyi !
Haksız mıyım ?
Allah aşkına, şimdi siz de önce uzun uzun yukarıdaki fotoğrafa bakın, hatta ekranınızda büyütüp iyice bakın…
Sonra da kendinize !
Gördünüz mü, siz çok daha iyi durumdasınız.
* * *
Türkiye'nin dağ gibi sorunları var.
Daha referandumun dumanı tüterken dün gelen işsizlik rakamları 7 yılın en kötüsü. Her geçen gün işsizler ordusuna yeni insanlar katılıyor.
Üstelik çocuklarımız artık, rekabet gücünü tamamen kaybetmiş bir eğitim sistemine mahkum. Cebinizde paranız yoksa, iktidarın tüm mensupları gibi çocuğunuzu özel okullara, yurtdışına eğitime gönderemiyorsanız, sabah akşam dogmalarla kafanızın doldurulduğu okullardan başka çareniz yok.
İş ve aş için sadece dünyayla değil, kendi yurdunuzdaki 3 milyon Suriyeli “yeni vatandaşınız”la da yarışmak zorundasınız. Aralarında çok iyi eğitimliler olduğu gibi, sizin yarı maaşınıza çalışmaya razı olanlar da var.
Bu yeni sistemle idam yolda. İdam demek, medeni Batı dünyasının kapıları size belki de tamamen kapanacak demek. AB ile, en çok ticaretimiz olan ülkelerle yani, görüşmelerimiz askıya alınacak. ( hoş ben bir yere varacağına zaten hiç inanmadım ama… )
En kritik konularımızdan biri; iç barış. Laik ve “Reisçi” mahalleler arasındaki fay hattı artık öyle kolay kolay kapanmaz, Kürt meselesi ise büyük sürprizlere gebe, bir bakmışsınız Reis İmralı ile pazarlık kapısını yeniden aralamış….
Bütün bu dev sorunlar için Erdoğan tek başına olmak istedi.
“Bunlarrrrr” dediği kendisi gibi düşünmeyenleri, ortak bir aklın parçaları olarak değil, düşmanı gibi görüyor çünkü.
Bu “yeni sistem”de Erdoğan, muhalefetten artık tamamen kurtuldu.
Yetmedi, yargıyı da ensesinden yakaladı. Şu bir ay içinde HSYK tamamen değiştiğinde, deymeyin keyfine.
* * *
Ama öyle değil…
Şimdi tekrar bakın o fotoğrafa.
Başkan, mutlu değil.
Başkan, endişeli. Hem de çok, pek çok…
Özgürlük saçlarımızda, aşk gözlerimizde
Sonuçlar bizim mahallenin moralini bozdu, biliyorum, görüyorum.
Hayal kırıklığımız “bizi yaşatmazlar” duygusundan çok, memleketin kaybettiği yıllara dair.
Yoksa biz bu cennet ülkede mis gibi yaşamayı biliriz. En güzelinden, en tatlısından hem de…
Bir yaz sabahı, sevdiğimize sarılıp, yalınayak deniz kenarında yürümeyi…
Bir bahar akşamında, serince bir balkonda bir kadeh rakımızı koyup içmeyi…
Bir kentin sokaklarında şortumuzla koşarken saçlarımızı rüzgara bırakmayı…
Bir vapurun güvertesinde kız arkadaşımızla bakışmayı…
Karlı bir sabahta bile, köpeğimizi sarıp sarmalayıp parka çıkarmayı…
Son gelen filmlere koşmayı, şarkılarda dans etmeyi, yani en şahanesinden yaşamayı biliriz.
Aynen de öyle yaşamaya devam edeceğiz.
Sıkıntı şu ki, bizim mahalle sadece özgürlük değil, bir de adalet istiyor.
Asıl onu ne yapacağız ?
Kalbimizi kıran o.
Yoksa kimsenin emrine itaat edecek değiliz…
Bu böyle biline.
Şimdi bu Avrupa'da yaşayan Türkler “Evet” dedi ya…
Bununla ilgili şöyle bir yorum okudum Facebook'ta.
Liseden bir sınıf arkadaşım yazmış, diyor ki :
“Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'dan ricamız, ‘Evet'çi vatandaşlarımızı bir an önce, dibine kadar demokrasiyi yaşamaları için geri göndermeleri.
Yerleri de hazır.
Yüzde 73-82 arasında ‘Evet' diyerek rekor kıran Bayburt, Aksaray, Rize, Gümüşhane, Erzurum, Yozgat, Kahramanmaraş, Çankırı, Konya ve Bingöl kucak açmış onları bekliyor.”
Bence harika fikir.
Haydi Avrupa, yap bir güzellik, bu hasret bitsin !
Canım Kızım;
Hikayene sahip çıkarsan, finali de sen yazarsın…